Mâna Store

Deniz kıyısından taş sokaklara uzanan Mâna Store yolculuğu.

Bu yaz, Mâna’nın iki sezonluk kapsül koleksiyonunu tek bir akış içinde anlatmak istedik. Amacımız belli bir yeri tarif etmek değil, bir hissi takip etmekti. Sıcaklık, açıklık ve hareket… Farklı günleri, stilleri ve mekânları doğal bir şekilde birbirine bağlayan bir his.

Hikâye yavaşça açılıyor. Önce geniş alanlarla başlıyor. Işığın içeri süzüldüğü, kumaşların serbestçe hareket ettiği, izleyiciye nefes alan bir boşluk sunan kadrajlarla. Ardından detaylara yaklaşıyor: dokulara, dikişlere, ketenin üzerinden geçen rüzgârın ritmine… Kamera acele etmiyor. Gözlemliyor. Kumaşa, silüete kendini ifade edecek alan tanıyor.

Kurguyu sakin ve akışkan tutmaya özen gösterdik. Kumaşlar doğal rüzgarla hareket etti, müdahale edilmedi. Aksesuarlar, görünümü tamamlayan birer detay gibi yer aldı. Görsel anlatım dili ise özgüvenli ama ölçülüydü. Her kare, ister durağan ister hareketli olsun, kendi doğallığını koruyacak şekilde kurgulandı.

Renkler bu bütünlüğü sağlamakta kilit rol oynadı. Taze su tonları, mat taş dokuları ve yumuşak gün ışığı, değişen sahneleri birbirine bağladı. Işık ya da saat değişse bile her sahne aynı hikâyeye ait gibi hissettirdi.

Bu anlatımın merkezinde ise çok yönlülük vardı. Gün ışığından akşam sessizliğine geçerken, her parça aynı rafine sadeliği taşıdı. Sadece kombinleri değil, yazı yaşama biçimini de hayal ettirmek istedik. Abartıdan uzak ama güçlü bir anlatım… Sade seçimlerin çok şey söylediği bir yaz hissi…

Ortaya çıkan hikâye, Mâna’nın modern zarafetini yansıtırken, kişisel ritme, yumuşaklığa ve romantik bir yaz duygusuna da alan bırakıyor.