
Bodrum Cup’ta amacımız, Radisson Collection’ın varlığını sahneye sonradan eklenmiş bir unsur gibi değil, denizin doğal akışı içinde yer alan bir parça olarak konumlandırmaktı. Zaten sinematik bir ortam vardı. Rüzgarla dolan yelkenler, koyu mavi sulara dağılmış tekneler ve ufku sabitleyen dağ silueti. Bizim rolümüz bu görsel dili gözlemlemek ve markanın zarafetiyle etkinliğin ruhunu uyumlu şekilde bir araya getirmekti.
Geniş kadrajlar mekâna nefes alanı sundu. Su, sürekli hareket hâlinde yansıyan ışığı taşıdı. Şekil kazanan yelkenler kararlılıkla yön değiştirdi. Kadrajlarımızda ölçek ile netliği bir araya getirmeye çalıştık. Yarış numaraları ve sponsor bayrakları her kareye yerleştirilirken zorlama değil, doğal akışa uygun biçimde konumlandırıldı.
Detayların önem kazandığı anlarda kamerayı yavaşlattık. Baş kısımdaki eğri çizgiler, donanımın dokusu ve yelken kenarındaki dikiş hatları dikkatle gösterildi. Bu unsurlar, temiz çizgiler ve yansımalarla dengelenerek görsel bütünlükte üst segment bir hissiyat yaratmak üzere kurgulandı. Işık, yelkenler üzerinde yavaş bir fırça darbesi gibi ilerledi ve hız ile kontrol arasındaki dengeye görsel bir gerilim kattı.
Hareket ve durgunluk dönüşümlü olarak ilerledi. Mürettebat halatları ayarladı, komutlar verdi, odaklı hareket etti. Bu insan merkezli anlar çekime sıcaklık ve ritim kattı. Her teknenin zarafeti arkasındaki uyumdan gelir. Hassasiyet donuk bir kavram değil, yaşanarak kurulan bir düzendir.
Renklerde sade bir yaklaşım benimsedik. Ege’nin mavisi olduğu gibi korundu. Kontrast hafifçe artırıldı, böylece hem doku hem de yumuşaklık kaybolmadan kaldı. Beyaz yelkenler, koyu renkli gövdeler ve derin su birleşimi netlik ve dinginlik taşıyan bir renk paleti oluşturdu.
Sonuç olarak yakaladığımız hikâye yalnızca yelken değil, aynı zamanda bir varlık meselesiydi. Ortama kendini sessiz güvenle entegre eden bir sponsor. Zarafetin yalnızca sabit kalmakla değil, ne zaman harekete geçileceğini bilmekle ilgili olduğunu anlatan bir otel markası.